eat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
eat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Ocak 2023 Cumartesi

Tavuk yemek neden yadırganır?

Tavuk eti sağlığa oldukça faydalı olmasına rağmen kimi çevrelerce zaman zaman kamu oyunda karalanmakta, tavuk hakkında aslı astarı olmayan dedikodular çıkartılmaktadır. Bazen civcivlerin antibiyotiklerle çok hızlı bir şekilde tavuk haline getirildiklerine, bazen de tavukların hijyenik olmayan şartlarda beslendiklerine değinilir. Maalesef doğruluğunu tam araştırmadan ortaya atılan her iddiayı ciddiye alıp, benimsemek toplumsal huyumuz. Evet, belki her tavuk tam teşekküllü şartlarda yetiştirilmemiş olabilir ama tavukları genelleyip itibarsızlaştırmak doğru olmayan ayıp bir tutumdur. Tüketiciye düşen görev tavukçudan veya marketten aldığı tavuğun son kullanma tarihine dikkat etmesidir. Tavuğun sağlıklı şartlarda tüketiciye sunulması tüketiciden ziyade üretici ve satıcıyı ilgilendirir. Bu konuda sorumlu olanlar onlardır.

Tavuk eti birçok lokantada genel olarak tavuk döner olarak satılır. İyi pişirilmiş tavuk döner hem lezzetli, hem de doyurucudur. Üstelik daha ekonomiktir. Tavuk yemeyi yadırgayan cenah, özellikle tavuk dönere karşı çıkmaktadır. Tavuk döner yiyenlere sakil gözle bakılmaktadır. Tavuk döner yiyenlere tepeden bakanlar, iştahlı bir şekilde hamburger yemekte nedense pek sakınca görmezler. Hamburger yerken pek şikemperverlerdir ama ortamlarda yediklerinin muhteviyatından pek bahsetmezler. 

Tavuk etinin sağlığa zararı sadece çok iyi pişirilmediğinde olur. Yani az pişmiş tavuk eti zehirler. Her gıdanın bir pişme ölçüsü vardır. Örneğin kırmızı ette rare, medium, well done pişme ölçüleri vardır. Tavukta ise iyi pişmesi gıda zehirlenmesi yaşamamak için elzemdir.

Birde son zamanlarda gezen tavuk, organik tavuk, köy tavuğu gibi çeşitlendirmeler çoğaldı. Aslında tüm çeşitlendirmeler aynı kapıya çıkıyor. Elbette köylerde büyüyen ve doğal beslenen tavuklar lezzet açısından daha iyi olur. Eti daha yoğun, kemikleri daha serttir. Tavuğa karşı önyargıları olan kişiler bile organik köy tavuğunu yer ve kendilerince hep köy tavuğu yenmesine dair öğütler verirler ama milyonlarca insana köy tavuğu yetiştirmek olanaksızdır. Bu yüzden endüstriyel tavukçuluğu köylerde gezerek büyüyen tavuklarla mukayese etmek yanlıştır. Tavuk, tavuktur. Tavuk yiyenler neden o cins tavuk yedi, neden döner yedi vb. sorularla yadırganmalı, ötekileştirilmemelidir.

23 Ocak 2023 Pazartesi

Kuru Fasulyenin Faydaları Nelerdir?

 Kuru fasulye birçoğumuzun sevdiği milli yemeğimiz. Peki, bu milli yemeğimizin faydaları neler? Kuru fasulye aslında tam bir şifa kaynağı.

Faydaları:

Beyin Sağlığına Faydalıdır: Kuru fasulye, yüksek oranda içerdiği K vitamini sayesinde beyin hücrelerinin fonksiyonlarını yerine getirmesi için önemli ölçüde olumlu etkiler sağlamaktadır. Kuru fasulye tüketerek daha güçlü bir hafıza ve iyi çalışan bir beyne sahip olabilirsiniz.

Kan Şekerini Dengeler: Kuru fasulye, şeker hastaları için önemli olan glisemik kontrol üzerinde antioksidan etkilere sahiptir. Böylece kan şekerinin düzenlenmesini sağlar.

Sindirim Sistemine Yararlıdır: Bağırsakların daha hızlı çalışmasını sağlar. Şişkinlik hissiniz varsa kuru fasulye tüketerek gidermeniz mümkündür.

Böbrek İçin Faydalıdır: Kuru fasulye tüketerek idrar yolu enfeksiyonlarından kurtulmanız mümkündür. Kuru fasulye, böbreklerdeki taş ve kumun dökülmesine yardımcı olur.

Kansere Karşı Korur: Çağımızın en kötü hastalıklarından olan kanserin tüm türlerine karşı kuru fasulye tüketerek korunabilirsiniz. Kuru fasulye, güçlü antioksidan özellikleri ile özellikle sindirim sisteminde yer alan kanserojen maddelerin yok olmasına yardımcı olmaktadır.

Şeker Hastaları İçin İdealdir: Kuru fasulye, yemek sonrasında yaşanan glikoz yükselmesini azaltmaktadır. Düşük glisemik etkisi, yüksek lif içeriği gibi özellikleri sayesinde şeker hastalığı risklerinin en aza inmesine yardımcı olur.

Açıkçası Kuru fasulye benim de sevdiğim bir yemek. Özellikle sucuklu kuru fasulyeye hayır demem. Kuru fasulye tam bir protein deposu. Yanında güzel bir tabak pirinç pilavı, bir kase yoğurt ve bir baş kuru soğan olmazsa olmazları arasında.

9 Ocak 2023 Pazartesi

Mersin Sarnıç Sucuğu ve Sucuklu Mangal

 

Sarnıç sucuğu Mersin'de nam salmış ve ızgarada lezzetli olan özel bir sucuktur. Yağı az ve etin tadı belirgindir. Mersin yaylaları ve Mersin arasında bir kapı görevinde bulunan Sarnıç'a sucuklu mangal yapmak için özellikle hafta sonu kitleler halinde gidilir. Bilhassa karlı günlerde Sarnıç adeta ana baba günüdür. Sarnıç sucuğu satılan marketten sucuk dilimlendirilir ve diğer malzemeler (ekmek, içecek, sebze vb.) alınır ve aynı tesisin içerisinde yer alan kendin pişir kendin ye kısmındaki ızgaralarda ücretsiz olarak pişirilir. Masa ve sandalyeler de var. Tabi sadece sucuk yok. Marketten tavuk, köfte veya kırmızı et alıp buradaki ızgaralarda pişirip yiyebilirsiniz. Temiz havada ve doğa içerisinde ayrıca mevsimlerden kışsa sanki daha bir iştahlı olursunuz burada. 


Sucuklu mangalda tıka pasa doyduktan sonra aynı tesis içerisinde anayol kenarındaki kafede bir şeyler yudumlayabilirsiniz. Ayrıca burada halka tatlı ve taş kadayıf ta var. (Cevizli ve kaymaklı)


Sarnıç sadece sucuğuyla değil kahvaltısı ile de ünlü bir yer. Marketlerde yöresel ürünleri bulabilirsiniz. Ayrıca keçi peyniri çok methediliyor. 



Sarnıç sucuğu üretimine de 1990'lı yıllarda başlandı. Daha sonra çok sevilen ve rağbet gören bu sucuk markalaştı. Kırsal alanda meralarda beslenen danaların etiyle üretiliyormuş. Sarnıçta sucuk, beraberinde popülariteyi de getirmiş. Adını 1000 senelik sarnıç kuyusundan aldığı zannedilen bu güzel yerde son zamanlarda adeta sucuk şöleni yaşanıyor. Sarnıç tesisi de oldukça genişmiş. 1000 kişilik açık hava restoranı ve 500 kişilik kapalı alakart restoranı da bulunuyormuş.


Sarnıç sucuğu ile ilgili küçük bir anım


2 sene önce New Jersey'den bir arkadaşım uzun bir aradan sonra mesaj attı. ''Hayırdır, hangi dağda kurt öldü?'' diye sordum ona. Tabi bunu direk İngilizceye çevirip söylemedim. Onun anlayacağı şekilde izah ettim. 

Biraz lafı eveleyip geveledi. Geviş getiren bir tek tırnaklı gibi kelimeleri çiğnedi, çiğnedi ve konuyu nihayetinde Sarnıç'a getirdi. Sucuğun kokusu onun burnuna dek gitmiş. ''Where is the Sarnıç?'' diye sordu. ''Here'' dedim. Google Earth'den inceleyip bulmuş. Pandemi bitince Sarnıç'a sucuk yemeye geleceğini söyledi.

Sarnıç sucuğunun evrensel bir şöhrete kavuşacağını ummazdım. Sucuğun kokusu New Jersey'de bir hamlet'e kadar gitmişse varın siz düşünün bu lezzetin değerini. Bu yüzden bu değerlerimizin farkına varıp değerlerimize daha çok sahip çıkmalıyız.

1 Mart 2020 Pazar

Pastane Sokağı

Mersin’de güzel, güneşli bir gün yaşanıyordu. Ne çok sıcak; ne de çok soğuk olan bu günün öğleden sonra diye tabir edilen zaman dilimindeydim. Öğlen yemeğimi yiyeli fazla olmamıştı. Hafif tokluk rehavetiyle çöken hafif bir uyku hali, bende mayışmış bir izlenim yaratmıştı. Bu durumumu göz önüne alarak, kendimi tatlı yemem gerekliliğine inandırdım. Bir pastanede yiyeceğim hafif bir tatlı, beni canlandırabilirdi.
Yenişehir’de bir sokakta tüm bu düşüncelerle yürürken burnuma vanilya kokuları geliyordu. Bu koku bir pastaneden mi geliyordu? Yoksa bende oluşan düşüncelerin psikolojik bir sanrısı mıydı? Bir müddet kokunun nerden geldiğini anlamaya çalıştım. Sonunda bu aromanın avare bir şekilde dolaştığım sokağın köşe başındaki pastaneden geldiğini anladım. Bu pastane, dış görünüşü itibariyle envai çeşit tatlılar, pastalar sunan bir mekân havasındaydı. Rafların nizam palası da ne kadar ciddi bir müessese olduğunu kanıtlar gibiydi. Derhal Kaplan’ı aradım. 1 saat sonra bir kahvede olan randevumuzu ricam sayesinde bu hoş pastaneye aldırdım.
- Alo. Kaplan nerdesin? Göçmen civarında bir pastane keşfettim.
- Mutfaktayım baboş. Eğitim veriyordum. İş, yeni bitti.
- 1 saat sonra buraya gel de, bu pastaneye gidelim.
- Yevmiyemi bekliyorum. Tamam gelirim.
Aradan 1 saat geçmişti. Kaplan nihayetinde buluşma mevkisine geldi. Buluşma yerine geldiği vakit, havadaki vanilya aromasının o da farkına vardı. Dili, tadı iyi aldığı kadar burnu da bu hususta pek hassastı. Adeta lezzet detektörü olan Kaplan ile bu Pastane’ye güvercin adımlarla ilerlemeye başlamıştık. Pastane kapısına vardığımızda Kaplan, beyaz spor ayakkabısının tabanını yerdeki yeşil, oval paspasa haşin bir şekilde sürtüp önden pastaneye girdi. Hemen arkasından ben de teşrif ettim. Bu sırada pastane çalışanları arasında bir fısıldanma sezdik. Ayaklı lokanta fihristi Kaplan’ı tanımış olmalıydılar. Yerel gazetelerin köşe yazılarında ara sıra adı geçen ve fotoğrafı yayınlanan bir gurmeyi tanımamak, ayıp olarak nitelendirilebilirdi. Neyse ki böyle bir ayıp söz konusu değildi. Pastane’de bir masaya oturduktan birkaç dakika sonra işyeri sahibi Memoş Bey, önünü iliklediği fiyakalı takım elbisesi ve 2 numara gözlüğüyle masamıza teşrif etti.
- (Memoş) Aman efendim kimler gelmiş. Hoş geldiniz.
- (Kaplan) Hoşbulduk.
- (Memoş) Kaplan Bey sizsiniz galiba. Ben Memoş. Adınızı çok duyduk. Bizi şereflendirdiniz. Önceden haber verseydiniz bir karşılama yapardık.
- (Kaplan) Valla gideceğimiz yere gidiyoruz Memoş. Böyle şaşalı tavırlara karşıyız.
- (Memoş) İsterseniz gelin, size kısaca mutfağımızı gezdireyim.
- (Kaplan) Olur Memoş, severim mutfakları. Galoş var mı baboş?
- (Memoş) Tabii ki efendim, tabii ki…
Kaplan’ın bir mutfak gezintisine eşlik ediyordum. Kaplan, mutfakta eksik bulduklarına ekşi ekşi bakmış, beğendiği hususları da ‘’vauv’’ nidalarıyla dışa vurmuştu. Mekân sahibi Memoş Bey için Kaplan’dan alacağı not önemliydi. Çünkü Kaplan, bu pastane’yi boğazına düşkün yakın çevresine anlatacak; bununla da yetinmeyip belki bir yerel gazetenin arka sayfalarında bir yerde tavsiye edecekti. Bu yüzden Memoş Bey, Kaplan’ın üzerine bu kadar titremiş, onun nazarında prestij kazanmak için yağcılık yapıp, Kaplan’ın gönlünü şen sözleriyle şöyle bir okşayıp geçmişti.
İşletmenin genel hatlarıyla hijyenik bulduğumuz mutfağını gezdikten sonra masamıza geçip siparişi verdik. Kaplan ile mönüyü inceledikten sonra fırın sütlaç yeme kararı aldık. Aradan fazla zaman geçmeden Pastane sahibi Memoş Bey, bir garson edasında siparişlerimizi masamıza getirip afiyet diledi. Ayrıca sütlacını da methetmeden geçmedi.
- (Memoş) Efendim Sütümüz son derece doğaldır. Benim bacanak mandıra sahibi. Sütün en hasını o mandıradan tedarik edip, sütlü tatlılarımızı bu sütle yapıyoruz.
- (Kaplan) Öyle mi Memoş? Bak buna sevindim. Zaten seni görür görmez organik düşkünü olduğunu sezmiştim. Aferin sana.
- (Memoş) Aman efendim, teveccühünüz…
Memoş Bey yanımızdan ayrılırken Kaplan, onun cebine bahşiş mahiyetinde 5 liralık bir banknot koyup, onu adeta şereflendirdi. Memoş Bey’in bu sıradaki tavrı da istemem yan cebime koy kıvamındaydı.
Sütlacın geri kalan kısmını da yiyip hesabı ödedikten sonra mekândan ayrıldık. Bu pastane macerasından aklımda kalanlar sadece hoş bir vanilya kokusu ve fırın sütlacın hafif yanık tadı değildi. Kaplan sayesinde gördüğüm ayrıcalıklı bir müşteri muamelesi de beni etkilemişti. Keşke müşteri ayırt etmeksizin herkese böyle davranılsa diye iç geçirdim.
Bu serüvenden sonra o pastanenin ve bulunduğu sokağın bende ayrı bir yeri oldu. Bu vanilya kokusunu soluduğum sokak benim için artık Pastane sokağıydı. Beni mayışmış halimden canlandıran parke taşlı geniş bir sokak…
Emir Erten 

İspanyol Lokantası

Lokantalarıyla ünlü yarı elit bir caddenin dar kaldırımlarında yürüyordum. İçerisinde bulunduğum muhit, Kaplan’ın malikânesinin bulunduğu yere yakındı. Belki de Kaplan’ın evinin yakınlarda olmasıyla kentin ünlü lokantalarının neredeyse iç içe olmasında bir neden sonuç ilişkisi vardı. Lokantalar dış görünüşleri itibariyle birbirleriyle şıklık konusunda yarışıyor gibiydiler. Belki bu, Kaplan gibi yemek konusunda hikmet sahibi, damağına hâkim, boğazına düşkün; lakin dengeli beslenen birisine yaranmak içindi. Envai çeşit lokantanın ortak gayesi yine bir gün daha Kaplan gibi birini ağırlamak ve bu sayede prestij kazanmaktı. Acaba şanslı lokanta bu rüzgârlı cumartesi günü hangisi olacaktı?
Bu gün Kaplan ve Tomrukla bir kitapçıda buluşup edebi tartışmaların içerisine girecektik. Niyetimiz karşılıklı görüş alış verişinde bulunup; birbirimizi aydınlatmak, eksik noktalarımızı saptamaktı. Kitapçıda her zamanki gibi mutfakla ilgili kitapların olduğu reyondaydık. Kitapların simetrik bir şekilde istiflendiği bu reyonda kitaplardaki yazılardan çok görsellerle ilgilenmiştik. Bu, şüphesiz bize acıktığımızı hissettirmişti. Aç karnına sağlıklı görüş alışverişinde bulunamayacağımıza karar verip ivedi olarak kendimizi bir lokantaya atma kararı aldık. Bu kararı almadan önce de gözlerimizin içine bakmıştık. O an gözlerimiz ayna gibi tüm çıplaklığıyla acıktığımızı ele vermişti.
- (Kaplan) Ben acıktım. Kitapçıya sonra mı gelsek?
- (Tomruk) Yahu ben de acıktım. Bir ağaçkakan karnımı tırtıklıyor sanki.
- (Emir) Siz acıktıysanız ben hayli hayli acıktım. Zaten sabah pek bir şey yemedim. Ee Kaplan nereye gidelim. Sen civarı iyi bilirsin.
- (Kaplan) Baboş, şu 100 metre ilerde bir İspanyol lokantası var. Paella yeriz. Ucuz da hani. Tam kesemize göre. Ben tam not verdim.
- (Emir&Tomruk) Oley…
Kitapçıdan hemen ayrılıp kaldırımda yürümeye başladık. Yol boyunca Kaplan bize civarı tanıtıyor, lokantalar hakkında bilgiler veriyordu. Lokantalara o kadar hâkimdi ki mönülerini neredeyse ezbere biliyordu. Tomrukla beraber bu duruma o kadar çok şaşırmamıştık. Gurme olarak ün yapmış birisinin bu kadar bilgi sahibi olmasını yadırgamamak gerekirdi.
Şen lakırdılar arasında bu küçük İspanyol lokantasına vardık. İspanyol lokantası olmasına rağmen Türk mutfağından da yemeklerin olması hoştu. Masaya oturur oturmaz Kaplan, garsona işaret parmağıyla hareket yapıp sipariş vereceğini hissettirdi. Kaplan, masada fazla beklemeyi sevmediği için bu işaret parmağı bir müddet sonra orta parmağa dönüp müstehcen bir izlenim de yaratabilirdi. Neyse ki garson hemen geldi ve siparişi bir hamleyle aldı.
- (Kaplan) Yeğenim bize oradan 3 porsiyon paella. Bol olsun. Esirgeme ha!
- (Garson) Hemen ağabeylerime oradan 3 paella çek.
Hemen akabinde içeriden gür bir sesle bir personelden kendinden emin bir şekilde ‘’Peki’’ kelimesini duyduk. Lokanta’nın fazla kalabalık olmaması, siparişlerimizin en kısa zamanda geleceğine işaretti. Bir müddet bekleyince öngörümüzün doğru olduğunu anladık. Siparişler gelmişti.
- (Garson) İçecek ne istersiniz?
Kaplan, Tomruk ve ben, bu gizemli yemeğin yanında Şalgam içmeye karar verdik. Farklı bir lezzet deneyimi olacaktı. Bir taraftan İspanyol yemeği paella yedik. Bir taraftan hakiki Adana şalgamımızı yudumladık.
Serin hava dışarıda tüm şiddetiyle esmeye devam ederken biz bir öğünü daha bitirmiş ve kitapçıya tekrar gitmek niyetiyle hesabı ödeyip, masadan kalkmıştık.
Emir Erten 

22 Ocak 2020 Çarşamba

Emir Erten & Semiha Karademir


Dostum Semiha ile İstanbul Bahçelievler'deki buluşmamızdan bir kare. Türk kahvesi eşliğinde üniversite yıllarını anımsadığımız ve gülüp eğlendiğimiz güzel bir akşam.   Şubat - 2019

Emir Erten & Barbaros Tosun


Dostum Barbaros ile Kadıköy'deki buluşmamızdan bir kare. Mizah konusunda kendi çapımızda düet yaptığımız bir akşam. Bizi şöhrete asla ulaştıramayacak zor girişimleri ele aldık. Coğrafya ağırlıklı bir muhabbetimiz oldu. Şubat - 2019

Simyagerler Sempozyumu

  Simyagerler Sempozyumu “Maddeyi Anlamak, Zamanı Dönüştürmektir” Saygıdeğer simyagerler, bilgelik yolcuları, kadim sırların çağrısına kulak...

Etiketler